ve birdenbire yolun sonundaki ışığı görmüş gibi
bir aydınlanma yaşadı
beklemeliydi sadece
beklemeli
hiçbir şey yapmadan
insanların düşüncelerini değiştirmeye uğraşmadan
insanların düşüncelerini umursamamayı öğrenmek için
sadece beklemeliydi
olağan akışında olmalıydı her şey
kalıpların içine sıkışmadan.
hikayenin ortasından dalarak anlatılan bir şiirin olabileceğini öğrenmeliydi
dayatılan kalıplardan ve yalanlardan kurtularak
beklemeliydi!
hayatta yol ayrımları olduğunu bilerek yaşadığımızda
her an ayrılıklara hazır oluyoruz
ne gelen sevindiriyor o zaman
ne de giden üzüyor
ve biz sadece yalnızlıklarımıza alışıyoruz
peki isteyerek sahip olduğumuz değil de
zorunda kaldığımız hayatlarımızın suçu vebali kimin boynuna?
ceketimizi alıp gidebilir miyiz?
-hayır çünkü bağlayan en az bir sebep vardır.
yeni bir hayat kurulabilmesi inancımdan vazgeçtim
sadece bir hayatımız var
o da dünkünün devamı
dünü silebilir miyiz?
-hayır
peki yarını nasıl değiştireceğiz?
her geçen gün bağlayıcı sorumluluklarımız artarken
pılımızı pırtımızı nasıl toplayıp gideceğiz?
güvende hissettiğimiz yerlerden hiçbir zaman kaçamayacağız
kendi yolumuzu bulmanın yükünü taşıyamayacağız
bize verilen şeylerle yetinerek
alışacağız sadece
parmak izimin olmadığı bir hayata
hayatım diyerek devam edeceğiz
gülerek geçeceğiz biz bütün olasılıkların yanından.
Lisbon'da hükümetin politikasını eleştiren insanların meclisin önüne açtığı dövizlerden birkaçı.
her şeyin göründüğü gibi olmadığını bilmenin
tuhaf bir iç rahatlığı vardır
mutlu zannettiğiniz ama mutsuzluktan ölecek insanlar vardır mesela
-mutsuzluktan da ölünür bu arada
ama hüzünden ölünmez
bir kalkan gibidir hüzün
bazı duygular çarpıp geri döner geldiği yere
güzel türküler dinlemeliyiz biz seninle
canımız isterse çay içmeliyiz
canımız isterse de rakı
arada farklı tatlar denemeliyiz
yeniliklere açık olmalıyız
çok sevmeliyiz biz seninle
en çok ne kadar seviliyorsa o kadar
bazen de ağlamalıyız içimizde bir yerde
kaybetmek duygusunu hissederek
bunu aklımızdan geçirmek bile
kahretmeli bizi
ama bazen de gülmeliyiz ağlanacak halimize
basmadığımız toprak kalmamalı dinine yandığımın dünyasında
bir parça toprağı insandan değerli sayanlara inat
bizim vatanımız dünya olmalı
yasak koyanın bizim dünyamızda yeri olmamalı
ama tüm bunlar bir gereklilik değil bir yaşam biçimi olmalı
çünkü en büyük acı hayallerin kırık parçacıklarının
yürekte açtığı acıdır.
biz bilelim ki aşktan öte köy yoksa güzeldir dünya
okulda geçen her an güzeldi ama canım dostum imrenle yıldız teknik daha bir iyi idi :) imrenin gözünden bir fotoğraf.
mutluluğun tanımlamalara ihtiyaç yoktur
çünkü mutlu insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor dünya
'zamanın hızlı geçmesi
yavaş haraket etmeler
üşenmeler
hep üşenmeler'
hayatlarımızın özeti olmuş
yazık ömrümüze...
hızlı hareket etmek zamanı hızlandırmaz
sadece zaman kazandırır
yolumuzun ne kadar olduğunu bilmediğimiz için
alabildiğine hızlı olalım
mutluluk...
gözlerinin içi gülen insanlardan olalım
hiçbir şeye ihtiyacımız olmasın neşelenmek için
ve bir tokat atıp aksiliklere
kendi şansımızı yaratalım
bize güzel görünen her şey var olsun etrafımızda
güzel baktıkça güzelleşecek dünya
yoktur bitmeyen sevgi, aşk
yoktur bitmeyen nefret
her duygu yerini bir gün kifayetsizliğe bırakır
gözde yaş akamaz olur
dil susar lal olur
çok sevilmeler bir gün yerini bırakır bilinmeyene
sen gidersin yerini başkaları alır
konduramazsın belki
bir söz çarpar yerle bir olur her şey
sen izlersin her şeyi bir köşeden
-insan bazen kendini de izler bir köşeden
gördüklerine şaşar kalırsın da gelmez elinden bir şey
özümsersin olanları ve şaşırmaz olursun
zamanla daha az kırılmaya başlamazsın aslında
sadece kırılmayan yerleri azalır hayallerinin
öteki olmamaya çalışarak yaşıyoruz
ötekileştirerek
tektipleştirmeye o kadar alışmışız ki
aynı insanlar aynı elbiseler aynı konuşmalar
hep aynı laflar
en kötüsü de faşist olduğumuzu idrak edemememiz.
her şeye inat öteki olmalıyım ben
dünyalıyım işte, 'ne mutlu insanım diyene'
siz ötekileştirdikçe
ben ötekilerden olmalıyım
iç rahatlığıdır aslolan
söylemek kolay anlatmak kolay
ama bazen anlatmak dünyanın en zor şeyi oluverir
kaçmak istersin o an arkana bile bakmadan
gerçek değilde rüya olmasını istersin yaşananın
ama değildir!
her şey üzerine yıkılır
ve enkazın üzerinde senin parmak izin vardır!
hayatımın en güzel doğum günüydü :) doğum günüme nemrut dağında güneşin doğuşunu izleyerek başladım :) doğa harikası!
bir anlamı olmayabilir konuştuklarımızın
kelimeler alıp başını dolanabilir bedenimizde
rüzgarlara karışabilir gözyaşlarımız
ve vurabilir yüzümüze cumartesi ikindi vakitlerinde
insanların kibirleri
seninle olmanın iç rahatlığı varsın olmasın artık
sen de olma madem istemiyorsun
ve sen bir ışıksan eğer
kimin için yandığının ne önem var
bir yol ol sonsuz biçiminde
istiyorsan engebeli ya da kavisli,
ama mutlaka bir yolun olsun
sen en iyisi yol ol kendi yoluna
hayallerin çizgi olsun
çıkma hayallerinin dışına!
Coimbra üniversitesi'nde panoda gördüğüm bir afiş. aiesec sloganı
her şeye alışıyor insan
ve zamanın ne kadar çabuk geçtiğini her hatırladığında
kendini avutuyor
zaman geçiyor
her gün içimden adınla birlikte
birden bir çok kere
sesini hatırlamıyorum ama özlediğim bir tını var
hayattan aldığım tüm dersleri sıraya koydum bugün
bütünlemeye kaldıklarımla birlikte
ama her şeyi anlamak zorunda değiliz
hiçbir şey daha anlamlı değil
kendi bildiklerini söylemekten
hayat senin fark ettiğin şeylerle anlamlı
senin gözünden görülen her şey dünyanın bir parçası
ama korkarsın sebebini bilmeden
içinde bir yerlerde tedirgin bir çocuk
adımlarını çizgilerin dışına taşırmadan atan
güneşli havaları seven
kolay yorulmayan
illede isteyen hep isteyen.
"sevdiğimi zannettiğim ama sadece alıştığım bir şeydi yaşamak" dedi
benim için ise sevmeye alışmaktı yaşamak
kimbilir belki de insanlar arasında bir köprüdür yaşamak
Paris bulunan ve dünyanın en gözde müzelerinden biri olan louvre müzesi :) baya yağmurlu ve sisli bir gün olduğu için kaliteli çekemedim fotoğrafları.
insan bazen istemeye istemeye üzüyor
en çok kendini seviyor da
bilmiyor
koyduğumuz yerde kalmıyor duygular
en son bıraktığımız yerde bulamıyoruz
ve masallar anlatıyoruz
anlattığımız masallara önce kendimiz inanıyoruz
aslında insan karşısındakini inandırmak için
söylediklerine sonsuz inanıyor taklidi yapıyor
ve bir gün gerçekten inanıyor söylediklerine
yalan olmuyor o zaman söylediklerimiz,
eğer kendimiz de inanıyorsak.
seni sevdiğime inanıyorsam
seviyorumdur
yalan yok.
Barcelona'dan bir balkon, evimde böyle bir heykel isterim ben de , insana aynı anda pek çok şey düşündürüyor en azından bana :)
"İnsan ziyan olmak için yaratılmıştır."
emrah serbes
istemekten sıkılmış adımlar atıyoruz
hep mutluluk umuyoruz
ama her kabullenme mutsuzluğu sürüklüyor peşi sıra
penceremden uğultuyla içeri giren rüzgar kadar hızlı tükeniyor her şey
hep hüzün kalıyor sonunda
eli koynunda kalmış umutla beraber
kendimizden feragat ederek istiyoruz hep
aşk, para, mülk, aklımıza ne gelirse
istediklerimiz için değil sadece
bizden istenen şeyler içinde feragat ediyoruz sürekli
en çok da kendimizden
ama 'evet'le açılıyor her kapı
bizim olan evetler bizi olamayacaklara götürüyor
belki de olamayacaklarımıza
bir sebepten yaratılmıştır insan
belki de bin sebepten
ama neden sebepsiz olmasın?
barcelona'da Sagrada Familia Katedralinden bir zoom :)
hayatın kolay olmadığını söyledi bir çocuk
hayatın kolay olmadığını söyledi bir adam
hayatın kolay olmadığını söyledi bir kadın
hepsi bugün farklı şekilde aynı şeyi söyledi
farklı hislerle aynı şeyi ifade etti Ama ben hayatın kolay ya da zor olmasıyla ilgilenmiyorum Var olmaktan başka bir şeyden yaşamaktan bahsediyorum
Lisbon'da yürüyüş yaparken kapalı bir dükkanın kapısında görüp fotoğrafladığım bu güzel karikatür, dükkanla alakasızdı :)
güvendiği birinden düşünce daha çok kırılıyor insan
her sözcük diken
her bakış deprem
hayal kırıklığıdır en çok yaralayan yüreği
yaralarını iyileştirmeyi öğrendikçe büyüyorsun
kendini teselli etmeyi öğrendikçe büyüyorsun
avutabildikçe
avunabildikçe
tedirginlik devrin şehirlerinde kol geziyor
zaman kimlerin zamanı
yalan kazanıyor mu
her kazanan kazandığı kadar kaybedecek
olasılık
kazanmak muğlak, kaygan zemin
dikkatli yürü, düşebilirsin!
Lisbon'un en meşhur meydanlarından biri, marques de pompal
gökyüzünde soluyacak nefes kalmadı
yeryüzünde söylenecek yalan kalmadı
kelimeler anlatamadı
eğer anlatsaydı yürek kanayacaktı.
hissedersin yolun nereye gittiğini
her şeyi açık açık konuşmak acıtır o zaman
anlaman gerekir bazen
kelimeleri yormadan
çıkman gerekir o yoldan
en başta kendin için.
yalnızlık zor meziyettir
ama sevilmediğini hissetmekten daha kötü değil
Toledo/ispanya'da bir sokak. sokakları severim sokak resimlerini daha çok..
kim biliyor kimin katili olduğunu?
kim biliyor kimi yaraladığını
kimi acıttığını
kime kıydığını
...
insansoyu garantisini veremez hiçbir şeyin
hele ki insan dediğin anlatabilmekten aciz
hissettiklerine yabancı
geçmişe baktığında en çok yarım kalanları hatırlarsın
sonunu bir türlü kestiremediğin şeyleri
her seferinde güzel hayallere dalıp da
bir ürpertiyle gerçeği fark ederek
başlangıç noktana geri dönmektir belki de umutsuzluğa götüren
peki tekrar umut etmeni sağlayan şey ne?
hiçbir zorunluluğun olmadan
en kolayını yerine
en zorunu seçmek
ben sigarayı kibritle yakarım
izlerim sonrada yakanı
elimi yakmamak için
bir hışımla üflerim sonra
sonra bazen de yanarım ben yanmadığıma
Hâlbuki bir zamanlar karışacak kadar aynı zannederdik birbirimizi
Şimdi hüzün damlıyordu her bakışımızdan
beklentilerden ummadım hiçbir şey
karar almak sorumluluktur
kendi hayatının sorumluluklarını yüklenmek
yapılacak en güzel şeydir
ben aydınlık yollardan yürümeyi severim
önümü görmeyi
hatta gelecek için planlar yapmayı severim
bunu sevmem yeri gelince o planları yerle bir etmeyi bilmemden
ama biz zaten yoktuk artık
bunu ikimizde biliyorduk
kapıdan ilk kimin çıkacağı kavgasına dönmüştü artık her şey
tuzla buzun arasında
geri verdik hayatlarımızı birbirimize
bir daha birbirimizi görmemeyi umarak birlikte çıktık kapıdan
artık aydınlıktı yollarımız
ve biz birbirimizin gölgesini bile istemiyorduk o yolda
ben gün aydınlıkken şiir yazamıyorum
hüzünlenemiyorum
sadece umut dolu oluyorum
sanki içimde bir sevgi ağacı var
ve ben her gün hava aydınlıkken topluyorum neşeleri
sevinçleri, mutlulukları
aynı ağacı kurutmak için uğraşıyorum geceleri
ama bir türlü kurumuyor o ağaç
beni ben olmaktan çıkaramıyor hiçbir şey
ben aydınlıkken hava şiir yazamıyorum
sadece mutlu oluyorum
sebepsiz
geceleri ise yalnızlık....
vedalar kime ne hatırlatıyor bilmiyorum ama bendeki hissiyatı bu resim özetliyor
okunan en güzel şiiri yazmak isterdim
söylenen en güzel sözleri söylemek
seninle en güzel ben öpüşmek isterdim
şehrin hiç bilinmeyen ama en güzel yerinde
sonra hayatından en güzel giden ben olmak isterdim
sakin ama hüzün dolu
sen kal olduğun yerde
takılma gökyüzüne bulutlara yıldızlara
yolda rastladığın kırık fotoğraf çerçevesine
limanlara denize balıklara
sen aldırma bize
çocuğum ben hala
yaralarım seni kendimle beraber
ama isyan etmem
üzülürüm
anlatırım sana ama anlar mısın, bilmiyorum.
sessizce sevmiştim ben
kendime bile fark ettirmeden
seni bu dünyada en çok seven ben olamadım belki
birini en çok senin sevdiğinin garantisini veremezsin
ama sevdim işte
içimden nasıl geliyorsa öyle
bazen çok bazen az
hatta bazen hiç
bu resmi Cascais/portekiz'de yürürken bir duvarda gördüm ve fotoğrafladım.
özlemiyorum
bu duyguyu dibine kadar yaşamıyorum
bitmez bir yoldur yalnızlık
varış çizgisi kayıp olan
bunu bilince nasıl özleyebilir ki insan
bu yüzden "o anı yaşa" diye bir şey var sanırım
herkesin öğüt defterinde
zaman kimseyi kırmaz
kıran insanlardır
bu yüzden korkma
herkes götürecek bir parçanı
ve her yol çıkacak yalnızlığa
bir gün!
benim yokluğum seninle
bunu bilmek güzel
kaybetmiş saymıyorum seni
tesadüflerle bağlıyız biz birbirimize
ve senin yokluğunda bendeyken
hayatımızın sonuna kadar bu böyle olacak
tamamlanmamış her şey gibi
boynumuzun borcu gibi
bilmezsen yüreğinin derdini
yoktur gidecek yolun
hiç bir yağmur dindirmez yangınını
hiç bir dost anlamaz
ilk sen yıkılırsın bilinmezin dehlizlerinde
HAZAL ÇETİN
"YAĞMURU SAKLADIM İÇİME TAM KURUMUŞ ÖLÜYORKEN" FERİDUN DÜZAĞAÇ
bu fotoğrafı Madrid'de bir fotoğraf sergisinde çektim.
ayrıntılara girmek istemiyorum
ama o gün kötü bir gündü
kötü uyanmamıştım
ya da içimde kötü bir his yoktu
ama her şey birden bire oldu
ayrıntıları hatırlamak istemiyorum
ama gün güzel bir gün değildi
sen çektiğim bir fotoğraf gibiydin
sadece benim gördüğümden oluşmuyordun halbuki
senin varlığın benim görmediklerimdi
kadrajımdaki sen
olmanı istediğim sendi
sen bile bile gülümsedin kadraja
bense sadece deklanşöre bastım zaman ayarını yapıp makinamın
koştum yanına
gülümsedim seninle
ve çekildi fotoğrafımız
tamamen otomatik
sanat değildi ama o fotoğraf
sadece bir tekrardı
sanatçının yorumu olmayan her fotoğraf gibiydi
sıradandı
ayrıntılara değinmek istemiyorum
ama her şey birden bire oldu
aniden başımdan aşağıya inen kaynar su gibi
fotoğraf fludan net bir görüntüye doğru evrildi
her şey uzaktan daha iyi görünüyordu
ve büyük fotoğraf hiç hoşuma gitmedi
ayrıntıları hatırlamak istemiyorum ama
ihanetin aydınlattığı yollar vardır.
bu fotoğrafı Lisbon'da çektim, o ağacın gölgesinde şehrin manzarasının çok güzel olduğuna eminim ama ben fotoğrafta görüldüğü gibi çalışma nedeniyle izleyemedim. ama ulaşılabilrdir her şey ve en başta kendine ulaşmalıdır insan.
hislerimi kelimelere dökemiyorum, dedi
doğrudur
kelimeler gizli bir örgüttür
ve gerçek olmayanlar giremez o kapıdan
gerçekten sevmeyenler
gerçekten nefret etmeyenler
ya da gerçekten acı çekmeyenler giremez
kelimeler çıkamaz ağızdan
bir şeyi iyi yapmak istiyorsan
gerçeği yap
aslolanı yap
ve seviyorsan eğer
korkma söylemekten
bil ki; sadece gerçek olmayanlar çıkmaz ağızdan
ve sen
sırf macera için
sırf kendini kendine ispat etmek için
hatta ne yapabileceğini öğrenmek için
korkma sevdiğini söylemekten
ve eğer kirletmek istemiyorsan dünyayı
ayrılma temiz sevmekten!
bu fotoğrafı Barcelona'da yürürken çektim. şehri gezerken özellikle deniz kenarına yakın yerlerde böyle dar sokaklara rastlıyorsunuz. ben kendimi iyi hissettim bu dar sokaklarda insanların kafalarının darlığından daha iyidir dar sokaklar.
herkesin bana arkasını döndüğü bir sokakta
elimi cebime götürdüm
umut çıkardım
o söylediklerimi can kulağıyla dinledi
ne anladı bilmiyorum
ama dinledi
olmayanlara söyledim
-sol baştan say
aradığın yerlerde değilim
yanlış yerlerde ya da
yanlış zamanlardayız
doğruluktan geçerse yolun
nerede olduğuna dikkatlice bak!
bazen sadece acı bir gülümseme kalır
acısı yaşadıklarından
gülümseme kabullenemediğindendir
lizbon'da bu tarz fayans mı yoksa çinimi tam olarak bilmediğim materyaller çok meşhurdur. pek çok bina bunlarla kaplısır ve şehrin estetik ve tarihi dokusunda önemli bir yer tutarlar.
aramızda bir sevgi vardı
bu hissedilebilir bir şeydi
ama aramızda aşk yoktu bu da hissedilebilir bir şeydi. ve insan önce kendine söylediklerini unutuyordu. HAZAL ÇETİN
bu fotoğrafı Paris'de versaille sarayında çektim. çok sisili bir Aralık ayı günüydü, çok kalabalıktı ama her şeyi sis kaplıyordu, kimbilir belki de bazen görmemek daha iyidir ama bu söylediğim o gün için geçerli değil tabi ki çok ihtişamlı bir saraydı, herhalde bahçesi de öyledir.
hava sisliydi
göz gözü görmüyordu
ama bunun tek sebebi sis değildi
kimse kimseye görmek için bakmıyordu
anlamak için dinlemiyordu
sanki herkes verilmiş bir görevi yerine getirmeye çalışıyordu
ve bu görev yerine getirme durumunda dahi
yapılan işin en iyisini yapma sorumluluğu yoktu
vasattı her şey
hava sisliydi
gökyüzünün bulutlu olup olmadığı dahi seçilemiyordu
bu sebeple yarın yağmurun yağıp yağmayacağı tahmin edilemiyordu
yağmur büyük ihtiyaçtır
ister gökyüzünden yağsın
ister gözlerden damlasın
ama insanların gözlerindeki yaş umursanmıyordu
dünyadaki en değerli şeylerden biridir halbuki
tek bir insanın tek bir damla göz yaşı
hava sisliydi
ne göz umurundaydı kimsenin
ne de yaşları
insanlar arasındaki o görünmeyen bağ
o zincir halkaları
aynı zamanda insanın kendi dışındakilerini görmesini
fark etmesini de mi engelliyor
bu bencilliğin kökü nereye dayanıyor!
dinamit koysak patlatsak
bu dünyada ateş bir işe yarardı o zaman
yoksa hiç
kandırma kendini!
düş kendi yollarını
zaragoza/ispanya'da bir restorant. şarap ve ispanya'nin şarapla beraber yenilen TAPA adı verilen yiyeceğinin satıldığı en güzel yerlerden biriydi. adını not almayı unuttum ama içerisi masal gibiydi.
bugün benim doğum günüm
doğduğum gün
haziran yirmiyedi bindokuzyüzseksendokuz
günlerden salı
saat 12:43
çok mutlu olmuş annemle babam
şimdi hayatta olduğum için mutlu olanların sayısını bilmiyorum
görünen her şeyin gerçek olmadığını öğrendim
hayat öğretmedi
ben de öğrenmek için uğraşmadım
her şey gibi kendiliğinden oldu
aslında her şey kendiliğinden olmaz
ama bu kendiliğinden oldu
hayata aşkla bağlıyım ben
bu yüzden çabuk kırılıyorum ona
hafızam beni yanıltmıyorsa bu resim Picasso'nun. bu resmi görevliden gizlice Madrid'de bir müzede çektim. orjinal olduğu için fotoğraflamak yasaktı -elbetteki flaşsız çektim :)
sen bilmezken ben çok severdim seni sen bilir gibi olduğunda ben hala seviyordum seni sen biliyor musun bilmiyorum ama ben seviyorum seni sen hiç bir zaman emin olamayacaksın biliyorum ama ben seviyorum seni hazal çetin
bu resmi Porto'da yürürken bir duvarda gördüm ve fotoğrafladım.
uykuya karşı bir direniş halindeyim uyku sığınaktır ben ise sığınmak istemiyorum hiçbir şeye gardımı almadan hayata en başta sana yürümek istiyorum sadece nereye varacağımı bilmeden güzel hayallere dalar insan içine girer sahte dünyanın sahte olduğunu anlayınca her şey daha çok acı verir acı katlanarak çoğalır kitaplar geçer hayatlarımızdan şiirler geçer bazen geçmez kalır şiir gibi yaşanmışlıklarımız olur yaşanmışlıklar şiirlere dönüşür çokça zaman ama ben seninle kalmak isterdim şiirler okumak sana direnmek daha kolay olurdu o zaman mücadelede omuz omuza HAZAL ÇETİN http://www.yazarport.com/yazar.aspx?yazar=2283
bir yüreğe yaslanabilmek için
yeniden başlamalıyım
eskiden inandıklarımı yalanlamalıyım
okuduklarımı unutmalı
gördüklerimi silmeliyim beynimden
bir yüreğe ısınmak için
kendime yeni doğrular bulmalıyım
hayır
sadece yaşamalıyım
yıllar sonra hiç yaşamamışım dememek için
her anı bin bir özenle dokumalıyım
zaman kıymetlim
baş üstünde taşımalıyım
ömrümü kimsenin ellerine bırakmadım
bundan sonra ne değişti ki bırakayım
sevmeliyim sadece sevmeli
çünkü bazen ne yaparsan yap
olması gereken olur
kadercilik değildir bu
asla yazılmış bir senaryoya inanmadım
bu kolaycılıktır
halbuki herkes yaptığının ceremesini çeker
bir çeşit düzen bu
bir denge.
sen ise;
bir yüreğe ısınmak için
önce kendin inan bahanelerine!
bir kağıt var elimde
boş
ömür gibi
kelimelerin ard arda dizileceğinden haberi yok
ömrün neler yaşanacağından haberinin olmadığı gibi
yazılacak, belki karalanacak
ama insan ne yaşamışsa
önce onu yazacak
bilinmez keder mi sevinç mi
ne hissetmişse onu anlatacak
ben her şeyi bilmek istemeyenlerdenim
bana inanacağım yalanlar söyleyin
eğer gerçek yıkacaksa tüm şehri üzerime
günah olmaz o zaman yalanlar
ilk önce içini temizlemeli insan
içini döküp bir görmeli ne var ne yok!
boşa zaman harcamazdı o zaman belki
olmayanı oldurmaya çalışarak!
madrid'de bir mekan. dışı çok hoşuma gitmişti nerdeyse her mekan bu kadar süslüydü.
muzaffer abi oturdu karşıma elinde kadehi kadehin içinde az sulu rakı buzlu -yanlış anlaşılmasın rakı ve buz sadece abi dedim, anlat dedi:
bazen bir ipucu çıkıyor karşıma
takip ediyorum o ipucunu
peşinden gidiyorum
ama hiç bir şey olmuyor
her şey aynı kalıyor
tam emin olmuşken
tamam artık, derken
yanıldığımı anlıyorum
yanıldığımı anlamam her zaman
emin olmamdan sonraya denk geliyor
ya ben çok aptalım
ya da insanlar çok yalan
ya ben görmüyorum
ya insanlar çok iyi oyuncu
anlamıyorum
neden böyle?
ben bilmiyorum
dedim abi kural böyle oyun dışı kalmamak için oyun doğru oynanacak bir düşülecek bir kalkılacak insanlar giricek hayatımıza gidicekler şehir üstümüze yıkılacak sonra unutucaz ama hep güvenicez abi hem her seferinde daha eksik olacak ruhumuz hem de daha acımız çok ama güvenimiz tam olacak içicez abi ağlaya ağlaya yeniden doğmak için başlamak için yeniden şerefine abi
zaman her şeyin ilacı değildir
ama zaman çok şeyin ilacıdır
eğer sen her gün uyandığında
tekrar tekrar yaşıyorsan aynı şeyi
hep hatırlıyorsan
unutmana izin vermiyorsan
zaman sana ilaç olamaz
ama bazen hayat sana hatırlatır
hatta bazen hayat sana hep hatırlatır
zamansa çaresiz kalır o zaman
çünkü hayat zamanı hep alteder
hayat kazanır
zaman kaybeder
sen kazanırsın
sen kaybedersin
ama özlersin
hep özlersin
içinde bir yerlerde hep beklersin
"onu o kadar çok özledim ki
hissedecek" dersin
umarsın hep
sıra değişmez hiç
herkes için hiç şaşmaz
seversin
umarsın
beklersin ve özlersin
bekleyerek özler
özleyerek beklersin
bu fotoğrafı Kütahya'da çektim, konak kahvecisinin duvarındaki hoşuma giden bir söz olarak anılara eklendi
hayatta değer vermen gereken şeylerin sayısını azalttığın zaman
mutlu olma sebeplerini de
azaltmış olmuyor musun aslında
değer vermediğin bir şey için
sevinip üzülmeyeceğini düşünüp
üzülmemek için değer verme demek
fazla düz mantık gibi geliyor bana
hayat o kadar komplike
ve o kadar içe içe ki her şeyle
düz mantık sadece yorar insanı
korkmadan adım atmak
yarını düşünmeden yaşamak
güzeldir
değer verdiklerinin çok olması
mutlu olma olasılığını arttırır sadece
değer vermelisin
hayatta senin için önemli şeyler olmalı
kalbin sıkışmalı bazen
biri için endişe etmelisin
heyecanlanmalı
tir tir titremelisin de bazen
aslında hayatta ki her şeyi yaşamalısın
her şeyi!
ve bir şey geldiyse başına
geçmesini beklemelisin
çünkü o geçecek sen de güleceksin
sen bilmezsin ki kimsin aslında
herkesin gördüğü kadar değilsin evelallah
inanma kimseye
en başta kendine
dinle içini
duy sözünü
bir iyilik yap kendine!
gerçeğe ne kadar yakınız aslında
görmek istemediğimiz için bakmıyoruz
yalan olduğuna inanmak istemediğimiz için
güveniyoruz
gerçeğe katlanamadığımız için
omuzlarımız onun yükünü taşıyamayacağı için
ne kadar zayıfız
tek hamlede yıkılırız
eğer o hamle güvendiğimiz insandansa
hem de görmemek için gözlerimizi ellerimizle bağlamışken
yığılır kalırız
tek başımıza kalkamayız bazen.
sonra gitmek isteriz
-aslında her zaman
hepimiz ara ara gitmek isteriz o ayrı-
ama yıkıldığımızda
dibe vurduğumuzda
dayanılmaz bir istek duyarız gitmek için
yeniden yükselmek için dipten
ve ben hep giderim
bir günlüğüne de olsa kaçarım
yeni yerler görerek yenilenirim
ve dönerim
zor değil
geri döneceğini bilince hiç zor değil
gitmek istiyorum yine
tek başıma
sevdiklerimi mutlu olduklarını bilerek
arkamda bırakmak istiyorum
dünyanın bir yerinde bir şehir var
benim şehrim
benim nefesimle can bulacak bir şehir var
kafamı her çevirdiğimde gördüklerimden mutluluk duyacağım bir şehir
evet var
herkes için uygun bir şehir var
gerçekten
sen anlattın hep
acıları anlattın
sevgileri anlattın
ama hep en güzel aşkı anlattın
ben bir sandalye çektim oturdum
en çok aşkı anlatmanı sevdim.
hayatın açtığı yaraları kapatmak için bir çaban vardı
herkes gibi olmaya çalışman vardı
ama sen farklılığını örtbas edemiyordun
ilk bakışta "gördüm" ben seni
kocaman yüreğini
sen her yerde ve her koşulda farklıydın
acıların değildi sadece farkın
gülümseyişin, bakışın, davranışların
naif ve düşünceli halin
insanı dünyanın en özel varlığı gibi hissettirmen
ama en nihayetinde sen özeldin
farkının farkında olmayan
acılı bir adamdın.
anlat
hep anlat bana aşkı
ben en çok aşkı dinlemeyi severim
kimse kendini kandırmasın
aşk acısız olmaz
acıdan kimin ne anladığını bilmiyorum
ama sen aşktın
acıyla yoğrulmuş bir aşk yaşattın
hayat sana kötü davranmıştı sevgilim
sen olabileceğin en iyi haldeydin!
gerçek bir sevgiyi her zaman hak ettin
aşkı bilmeyen insanlar olabilir
ayıp değil
ama aşka saygı duymamak ayıptır
ben de ayıp etmedim
baştan ayağa aşktın sen
dokunduğun her insana göz yumdum
seni fark etmiş olmalarından
gizliden gizliye gurur duydum
dedim ya kocaman bir yüreğin vardı senin
bir sürü insan sığabilirdi
bunu zaten biliyordum
bencil olmayacağım.
acıyı aşka kattın
benzersiz bir karışım çıkardın ortaya
dokunduğun her insana dağıttın
aşkı öğrettin sen hep
nasıl kızıyım sana.
sen acılı bir adamsın sevgilim
ve ben en çok senin aşkını sevdim
hayat sana kötü davranmıştı sevgilim
sen olabileceğin en iyi haldeydin!
bu senin için bir veda mektubu olsun
benim için zaman izafidir bilirsin
zaman durmaz kimbilir belki de akmaz
aşkı öğrendiğim acılı adam
hoşçakal.
kapıyı kapattık ve oturduk
gözlerimdeki yaş
göz kapaklarımdan taşmak istiyordu
ben engel olmuyordum
ama bir türlü akmıyordu yaş
-halbuki yanaklarımın ihtiyacı vardı suya-
yaşım gözlerime sığındı
akamadı
özgürlüğüne kavuşamadı
boğazımda bir yumru vardı
yutkundum yutkundum
geçmedi
beynim durmuştu sanki
grev ilan etmişti,
çalışmıyordu
emir komuta zinciri dağılmıştı adeta
vücudumdaki hiçbir organ işlevini yerine getirmiyordu sanki
ve midemden tüm vücuduma bir heyecan dalgası yayıldı
belki de değişik bir tür korkuydu bu
heyecan değildi
neredeydim ben tam olarak!
kendimi vızır vızır otomobillerin aktığı bir yolda
çarpılmadan durabilen
çiçekçi kadınlar, çocuklar ya da adamlar gibi hissettim
ama kapıyı kapattık önce ve oturduk
hissettiklerim yoktu sanki
duran beynime ayak uyduruyordu kalbim de
hissetmiyordum
korkuyordum
ağlayamıyordum
zaman akıp gidiyordu
ayrılık kapının dışında kalmıştı
biz ise içerideydik
kapana kısılmıştık sanki
sonra gözümdeki yaş kayboldu akamadan
boğazımdaki yumru geçti
midem tenhaydı artık
beynim, organlarım çalışmaya devam etti
pencereyi açtım ve derin bir nefes aldım
beni anlamayan hayata soludum sonra
her şey eski seyrine döndü
ve her şey nefes alıp vermek kadar basitti işte
gitmeleri severim ben
yalnız olmayı severim
ayrılıklar suskunlukları götürür
sessizliği sevmem ben
ve biz seninle yine vedalaşamadık
pencereden ne güzel görünüyordu yıldızlar
kendi yıldızıma göz kırptım
benim olan şeyleri severim ben
kapı hala kapalıydı biz de içeride
ayrılık ise dışında kapının
kapının ardında kalanlar hayatı mutsuz kılanlar mıydı gerçekten?
ayrılık her zaman kapının dışından başlıyordu
peki ya mutluluk?