22 Ekim 2011 Cumartesi

duy beni


kulağımda anlamını bilmediğim bir ezgi
içimde sen bir deniz
ve bir de kadehte şarap
sevdiğim gibi, kırmızı
tadı enfes porto şarabı

burada herkes sıralandı
nehri seyrediyorlar
her gelen gemi birini alıp gidecek gibi bekliyorlar
yarımım yine ben
özlüyorum seni
ey sevgilim
bak çığlıkla bağırıyorum sevgimi
sen içimde bir deniz
duy beni!

HAZAL ÇETİN

kurmaca hayaller

Cascais/Portekiz'den bir fotoğraf

birbirinden bağımsız iki şehri bağlayan bir köprü gibi
kalbini tekrar tekrar yapıştırmaktan yorulmuş bir hayalci gibi
denizin hareketine kendini bırakmış
artık usanmış ama bir yere bağlanmadan yaşayamayan bir yosun gibi
o yosunun hayatından kopamayacağı
koparsa eğer
denizin bir yerinde kaybolacağını bilmesi gibi
hatta çok garip
o yosunun içten içe korkması ama yine de bunun
bastırılamayan bir istek olması gibi.
dünyanın bir yerinde "drama köprüsünü" dinlemek gibi
içinden dostlar dinlesin diye haykırarak
ama dışardan kimse farketmeden
işte böyle
gibiler diyarında sadece bir "gibi" gibiyim.
herhangi biri gibi
yani herkes gibi
benden ne beklediğini bana söylemelisin!
çünkü ben ne isteğimi bilmiyorum
hayat acemisiyim
yardım etmelisin bana
bir "gibi" olmalıyız
bir "gibi" 'ye hikaye olmalıyız belki de masal
sen ne dilersen !

HAZAL ÇETİN


yalnızlık üzerine birkaç söz

Cascais/portekiz'den bir fotoğraf (okyanus kıyısında bir yazlık kasabası gibi bir şehir)

yüzyıllar boyu üstüne defalarca şey eklenen
eklendikçe karışan
tam anlaşıldığı zannedildiğinde
tekrar insanın kendini çözmeye çalışırken yakaladığı
en birincil durumlardan
kimine göre "nitel değişkenlerden" biridir "yalnızlık"
anlışılamayacak olan kelimeler kılavuzunda en başta gelen "müphem kanun"

yalnızlık nicel olarak tek olma değildir
ki tek iken yalnız değilsindir
yalnızlık insanın içindedir.
yerini bulamadığımız bir kuytuda yaşar
ne kadar sevsen de
ne kadar kalabalıklara karışsan da
ayrışırsın diğer insanlardan
soyutlanıp tüm dünyadan
dönersin içine
ne söylesen anlatamazsın
ki zaten kendinde anlamazsın
karışık bir yoldur
çıkışı ararken kaybolduğun tekrar tekrar.

HAZAL ÇETİN

2 Ekim 2011 Pazar

hasar

iplerin kopmasının iki nedeni vardır aslında.
ya kopan yere düğüm atıp
olmayanı oldurmaya çalışmaya devam etmişsindir
artık daha sağlam olacağını zannederek
ya da kalitesiz bir ip kullanmışsındır
yani görememişsindir doğruyu
ipler koptuğunda düğüm atmak sadece insanın canını acıtır
kopan ipi sağlamlaştırmak yerine
kopmayacak ip aramak neden zor gelir.
çünkü ya zaman kaybetmekten korkarız
ya da daha sağlamını bulamamaktan
yani eninde sonunda korkarız bir şeylerden
ama ipin koptuğu an kalpteki hasar daha korkunç değil mi?

HAZAL ÇETİN

1 Ekim 2011 Cumartesi

fırtına


bir kıyıda olsaydım şu an, bir okyanus kıyısında, ne düşünürdüm acaba? şu an düşündüğüm şeylerin aynısını mı yoksa başka şeyleri mi? insanın düşünceleri yaşadıkları anın türevi değil mi? o an, orada, o günün ardından nasıl düşünmesi gerekiyorsa öyle düşünür.


ben insanlara "bunu nasıl yaptın?" diye sormam. çünkü biliyorum, insan denilen varlığa çok fazla anlam yüklenmez. o sadece bir canlı o kadar. düşünmesi filan da o kadar önemli bir özellik değil, nitekim beynimizin ne kadarını kullandığımız da ortada. yani ustam, bir insan her şeyi yapar, yapabilir, söyleyebilir, düşünebilir. şaşırma. yaptıkları yaşadıklarının neticesi. sadece zincirin tek halkası hikayesi yani, o halka da tüm değişim noktası.


diğer taraftan insan manipülasyona açıktır. ona üstünde biraz oynayarak istediğini düşündürebilirsin. çok zor olamaz. 
Aşkı tarif etmek de çok saçmadır bence çünkü aşk her bedende başka bir ruha dönüşür. yani herkes aşkı kendine has yaşar. herkesin aynı tepkiyi vermesi beklenemez aşk karşısında. neden bir tanımlama, bir çerçevenin içine sıkıştırma çabası. neden hayatın her alanını bu kadar tektipliliğe itme. memleket nasıl çok diliyle, etnik kimliğiyle özgürse, aşkıylada özgür olmalı bence.


HAZAL ÇETİN